29 Ocak 2018 Pazartesi

İskenderiye Kütüphanesi-İskenderiyeli Hypatia

                                                      İSKENDERİYE KÜTÜPHANESİ-HYPATİA

  M.Ö 3.yüzyılın başlarında Mısır'ın İskenderiye kentinde Ptolemaios hanedanı(helenistik krallıklardan biridir.Makedonyalı general tarafından kurulmuştur) tarafından kurulmuş olan antik kütüphane. İskenderiye Müzesi olarak bilinen araştırma enstitüsünün bir bölümü olarak inşa edildi. İnsanlık tarihinde meydana getirilmiş önemli eserlerden biridir.Eski kaynaklar burada 150 bin cilt el yazması eserin toplandığını kaydeder.










    İskenderiye şehri MÖ 332 yılında, Makedonyalı Büyük İskender tarafından kuruldu. Onun ölümüyle imparatorluğun dağılışı sonunda kumandanlarından Lagus'un oğlu Ptolemaios ı soter' in eline geçti.(ptolemaios savaşı sevmeyen,ve Mısır'da krallığı ilan etmiş) Mısır'da 300 yıl devam eden bu hanedanın ilk hükümdarı olup, 323 yılında 24 yaşında iken 24 yıl hüküm sürmüştür. Savaşı sevmeyen Ptolemaios hiçbir zaman ülkesinin sınırlarını genişletmek hevesine kapılmamıştır. Bilim ve  Edebiyat düşkünlüğüyle,  Mısırlıların gelenek ve göreneklerini, dinlerini benimseyerek halkın sevgisini kazanmıştır. Firavun unvanını aldı ve onları taklit ederek öz kız kardeşiyle evlendi. Bu yeni devletin merkezi İskenderiye şehriydi Yeni Firavun burayı baştan sonra yenileyip genişleterek o devrin en meşhur başkenti haline getirmişti. En önemli eser ise Müze ve buna bağlı Kütüphaneydi. Müzede o devirde bilinen bütün ülkelerdeki hayvan ve bitkilerin bir örneğini toplatmıştı. Ayriyeten de botanik bahçesi ve bir rasathane bulunuyordu. Otopsi yoluyla insan vücudunun incelenmesi için bir anatomi salonu açılmıştır. Bu bilim sitesinde; fizik, kimya, tıp, astronomi, matematik, felsefe, edebiyat ve fizyoloji bilgileri için evler yapılmıştı.




















    İskenderiye Kütüphanesi 900.000 el yazmasıyla Antikçağın en büyük dermesine sahip bir kütüphanesiydi. Kütüphanede büyük bir çalışan kadrosu da görev yapıyordu. Eserlerin papirüslere yazılarak rulo şeklinde saklandığı belirtilmektedir. Kral tarafından desteklenen bu kütüphane yayınevi işlevini de görüyordu. Bu kütüphane büyük bilim insanlarına da ev sahipliği yapmıştır. Matematik bilgini Öklides, mekanik bilimci Arkhimedes, tıp bilimci Herofilos, gök bilimci Eratosthenes, Batlamyus gibi isimler bu kütüphanede çalışmışlardır.Müzenin en önemli bölümü kütüphanesiydi. Kütüphanenin müdürü, bulabileceği her yazılı eseri alma yetkisine sahipti. Mısır’a giren her kitabın buraya götürülmesi mecburiyeti vardı( En önemli özelliği ise budur reis). Kitabın burada bir nüshası çıkarılıp sahibine verilir, kitabın aslı ise kütüphanede kalırdı. Bir taraftan da yurt dışına gönderilen memurlar, başka ülkelerde buldukları kitapları satın alıp, getirirlerdi. Böylece, o zamana kadar birçok bilime ait dağınık halde ve kaybolmaya mahkûm durumda olan eserler emin bir yerde toplanmış oldu.













   Kütüphanenin yakılışı ise;  Genel kanı bu kütüphanenin, çıkan çeşitli fanatik görüşler nedeniyle, antik Pagan tapınakları ve yapıların imhası sırasında Hristiyanlar tarafından yakıldığı yönündedir.Bu görüşe göre 391 yılında Bizans'ın Mısır Valisi theophilos, İskenderiye’de Mısır’ın eski din mensuplarına ait Osiris tapınağının yeri olan bir arsayı, kilise inşa edilmesi için Hrıstiyanlara verdi. Burada yapılacak kilisenin temel kazıları sırasında üzerinde eski dine ait yazılar bulunan bir taş çıktı. Hristiyanlar bunu bir alay konusu yaptılar. Bu olay şehirde oldukça kalabalık halde bulunan Pagan inancına mensup olanları kızdırdı ve sonunda İskenderiye’de dini bir ayaklanma çıktı. İki taraf çarpıştı, insanlar kitle halinde kılıçtan geçirildi. İskenderiye Kütüphanesi’nin olduğu bölge yerle bir edildi. İmparator I. Theodosius, valiye başka büyük şehirlere göre eski dinin İskenderiye’de hala neden bu kadar canlı olarak devam ettiğini sorunca, buna sebep olarak İskenderiye Kütüphanesi’nin eski putperestlik kültürünü devam ettiren kitaplarını ileri sürdü. İmp, bunun üzerine hepsinin yok edilmesini emretti. İskenderiye Kütüphanesi’ndeki tüm eserler şehrin hamamlarına dağıtılarak yaktırıldı ve böylece insanlık tarihinin bu bilim ve kültür hazinesi yok oldu.Daha önceleri bu kütüphanenin şehrin Müslümanlar tarafından alınmasından kısa bir süre sonra ikinci İslam Halifesi HZ Ömer’in emriyle Mısır Fatihi Amr İbnül-As tarafından yakılarak yok edildiği ileri sürülmüştür. Bernard Lewis konu hakkındaki makalesinde, kütüphanenin Müslümanlar tarafından yok edildiği hikâyesinin doğruluğunu Alfred J. Butler, Victor Chauvin, Paul Casanova ve Eugenio Griffin gibi Batılı ilim adamlarının reddettiğini yazmaktadır.Kütüphanenin Sezar tarafından, İskenderiye'yi kuşattığı sırada yok edildiği görüşü de çeşitli tarihi eserlerde yer almaktadır. Kütüphanenin varlığını 4. yüzyıla kadar sürdürdüğü bilinmektedir. Sezar'ın kuşatmasında sadece bir bölümünün zarar görmüş veya yıkılmış olduğu da düşünülmektedir.
















kaynakçası;"Alexandria İskenderiye Kütüphanesi




                                         İskenderiyeli Hypatia


   Hypatia 370-415 Yunan filozof, matematikçi ve astronomdur. İskenderiye Kütüphanesi'nde felsefe, matematik ve astronomi üzerine dersler vermiştir(Politik nedenlerden dolayı bahane edilip öldürülmüş bir dehadır).Yeni Platonculuk öğretisine bağlı olan Hypatia, Atina Akademisi'nin Eudoxus’ün başını çektiği Matematik geleneğine üye idi. Hypatia doğayı; mantık, matematik ve deney ile açıklamaya çalıştı.Hypatia, günümüze kadar ulaşmış olan sayılı kaynaktan biri olan Yunan tarihçi Socrates Scholasticus "Historia Ecclesiastica" adlı eserine göre; İskenderiye'nin en önemli iki figürü olan, İskenderiye Valisi Orestes ile İskenderiye piskoposu Cyril arasında anlaşmazlıklara sebebiyet verdiği ve politik işlere karıştığı gerekçesi ile 415 yılında kıptî Hristiyan bir çete tarafından taşlanarak öldürülür.Hypatia'nın devrin en güzel kadınlarından biri olduğu ve Vali Orestes'in bizzat Hypatia'dan ders aldığı sıralarda Hypatia'ya aşık olduğu bilinmektedir. Anlaşmazlıklara ise Vali Orestes'in, İskenderiye'de Piskopos Cyril'in kışkırtmaları ile Hypatia'ya karşı hızla büyüyen nefretin önüne geçmeye çalışması olmuştur. Hypatia, İskenderiye'ye Hristiyanlığın hakim olduğu son yıllarında Piskopos cyril Hypatia'yı hedef göstererek İncil'den yaptığı alıntılar ile halkı kışkırtmış ve Hypatia, halk tarafından "dinsiz" ve "şeytan" olarak nitelendirilmiştir. Kısa bir süre içerisinde de Kıpti bir Hristiyan çetesi tarafından taşlanarak öldürülmüştür.Eserlerinden günümüze ulaşabileni yoktur; fakat Sinesius ile yazıştığı mektupların bir bölümü mevcuttur.
*platonun akademisi:Eudoxus




     Yaşamı ve kendisi için söylenenler(iffetin ve erdemin sembolü);    Bir matematikçi, astronom ve filozof olan Hypatia, dönemin ünlü matematikçisi Theon'un kızıydı. Hypatia'nın annesi hakkında günümüze herhangi bir kaynak ulaşmamıştır. Hypatia Atina'da eğitimini aldıktan sonra 400 yılına doğru İskenderiye'ye döner ve  İskenderiye Kütüphanesi 'ndeki Platon Okulu'nda dersler vermeye başlar. Hypatia bu okulda, içerisinde Hristiyanlık, Paganizm ve Musevilik gibi birçok inanca sahip öğrencisine Platon ve Aristo'nun öğretilerini kazandırdı. Bu öğrencileri arasında ileride İskenderiye valisi olacak olan  Orestes ve  Ptolemais'in piskoposu  olacak olan Synesius da vardı. Günümüze ulaşabilmiş 5. yy'dan kalma kaynaklar Hypatia'yı;  platon , aristo ve  platinus'un felsefelerinin öğreticisi olarak tanımlar. Fakat kıptî Piskopos John Nikiû'nün yazdığı 7. yy'dan kalan "Chronicle" adlı eserde Hypatia için şunlar söylenmiştir: "Hypatia helenistik bir pagan idi. Her zaman büyüye, usturlaba ve müzik enstrümanlarına bağlı kalmıştı. Ayrıca insanları şeytanî hileler ile kandırmıştı." Fakat bütün Hristiyanlar John Nikiû veya Hypatia'yı öldüren çete gibi Hypatia'ya karşı düşman değildiler. Hatta bazı Hristiyanlar Hypatia'yı, erdem ve iffetin sembolü saymıştır.




sağdaki resim Hypatia'nın babası Theon'a aittir.









Hypatia'nın ders verdiği okul Platon Okulu






 
Synesius' a aittir












  Ölümü;  Hypatia'yı ölene kadar savunmuş olan İskenderiye Valisi Orestes ile Hypatia'yı "dinsizlik" ve "şeytanlık" ile suçlayan İskenderiye piskoposu Cyril arasındaki kavga şehir çapında bir provokasyona dönüşür ve olaylar Hypatia'nın 415'de taşlanarak öldürülmesine kadar varır.














   Çalışmaları;

*Aritmetik üzerine 13 ciltlik yorum
*Apollonius'un Konik'leri  üzerine yorum
*Ptolemy'nin ''Almagest'' üzerine düzenleme
*Babası Theon'un yazdığı ''Öklid'in Elementleri'' adlı eser üzerine düzenleme 
*Astronominin Kanunları adlı kitabı



26 Ocak 2018 Cuma

Muhyiddin İbnü'l-Arabî

                                               MUHYİDDİN İBNÜ'L-ARABİ


   Muhyiddin İbnü'l- d. 28 Temmuz 1165 - ö. 10 Kasım 1240) ya da tam adıyla Muhyiddin Muhammed bin Ali bin Muhammed el-Arabî et-Tâî el-Hâtimî ünlü İslam düşünürü,Mutasavvıf, Yazar ve Şairdir.[1] Şeyhü'l Ekber unvanı ile de bilinir.


*Hayatı ;
   Muhyiddin İbn-i Arabi,muhyiddin döneminde, 27 Ramazan 560’da (hicri) Mursiye (murcia), Endülüs 'te (bugünkü İspanya reis) doğdu. Bilinmeyen bir sebeple 8 yaşında ailesiyle birlikte İşbiliye’ye (bugünkü Sevilla) geldi (muhtemelen babasının memuriyeti nedeniyle). Ailesi Arap Tayy kabilesine mensuptu. Yakın cedleri hakkında fazla bir şey bilinmiyorsa da, anne ve baba tarafından nüfuz ve itibar sahibi kimseler olduğu anlaşılıyor. Akrabaları arasında tasavvufi bilgilere sahip kimseler vardı.İlk tahsilini bu şehirde yaptı, uzun bir süre burada kaldı. Çocuk yaşlarında 'Ahmed İbnu’l-Esirî' adında genç bir Sufi ile arkadaş oldu. Hakkındaki kayıtlara göre İbnu'l-Arabî, bu tahsil sırasında bir aralık Halvet'e çekilen İbnu'l-Arabi, halvetinden keşif yoluyla edindiği çeşitli bilgilerle çıkmıştır.Endülüs'te bir süre daha kaldıktan sonra, seyahate çıktı. Şam, Bağdad ve Mekke'ye giderek orada bulunan tanınmış alim ve şeyhlerle görüştü. 1182'de ibn-i Rüşd ile görüştü. Bu görüşmeyi eserinde anlatır. Bu İbn-i Rüşd’ün bilgi'nin akıl yolu'yla elde edileceğini söylemesiyle meşhur olduğu yıllardır. 17 yaşındaki genç Muhyiddin gerçek bilgi'nin sadece aklımızdan gelmediğine, böyle bir bilginin daha çok ilham ve keşif yoluyla elde edilebileceğine inanmıştı.



















Bu senelerde Şekkaz isminde bir Şeyh'le tanıştı. Bu zat küçük yaşlardan itibaren ibadete başlayan, Allah korkusu taşıyan, hayatında bir kerecik olsun ‘ben’ dememiş olan ve uzun uzun secde eden bir kimsedir. Muhyiddin o ölene kadar onunla sohbete devam etti.1182-1183'de işbiliyye’ye bağlı Haniyye’de 'Lahmî' isimli bir şeyhden, bu zatın adını taşıyan bir mescidde Kur’an-ı Kerim dersi aldı.1184-1185'de 'Ureynî' isimli bir şeyh’le tanıştı. Eserlerinde Ondan ilk hocam diye bahseder, çok faydalandığını söyler. 'Ureynî', Ubudiyet [kulluk] meselesinde derin bir bilgiye sahipti. Bu yıllar'da 'Martili' adlı bir şeyhten de istifade etti. Ureynî O’na:’Sadece Allah’a bak’ derken Martilî‘Sadece Nefsine bak, nefsin hususunda dikkatli ol, ona uyma’ diye öğüt vermişti. Martilî’ye bu zıt önerilerin içyüzünü sordu. Bu zat, kendi nasihatinin doğruluğunda ısrar edecek yerde, ‘Oğlum, 'Ureynî'’nin gösterdiği yol, doğru yolun ta kendisidir. Ona uyman lazım. Biz ikimiz de, kendi halimizin gerekli kıldığı yolu sana göstermişizdir’ dedi.















İbni Rüşd


Bu yıllarda İşbiliyye’de Kordovalı Fatma adında yaşlı bir kadına (tanıştıklarında 96 yaşındadır) 14 sene hizmet etti. Bu kadın, erkek ve kadınlar arasında müttaki ve mütevekkile olarak temayüz etmişti. Çok iyi bir kimseyle evliydi. Yüzünün İbn Arabi'nin bakmaktan utanacağı kadar güzel olduğu söylenir.1189'da Ebu Abdullah Muhammed eş-Şerefi adında biriyle tanıştı. Kendisi doğu İşbiliyye’li olup, Hatve ehlindendi. Beş vakit namazını Addis Camii'nde kılan bu zatın ibadete aşırı düşkünlüğünden namaz kılmaktan ayaklarının şiştiği söylenir.Arabi, İşbiliyye’deyken (1190) hastalanıp okuma kabiliyyet'ini kaybetti. İki yıl bu halde kaldıktan sonra 589'da (Hicri) Sebte Şehri'ne giderek orada ahlak makamına erdiğini söylediği İbnu-Cübeyr ile tanıştı. Bir süre sonra İşbiliyye’ye döndü. Aynı yıl Tlemsen’e geldi. Burada Ebu Medyen (ö.594)[1] hakkında gördüğü bir rüyayı anlatacaktır.1196'da Fas’a gitti. Orada yaptığı Seyahatler sırasında büyük şöhret kazandı. 1198'de tekrar Endülüs’e geçti. Gırnata Şehri dolaylarındaki Bağa kasabasında Şekkaz isimli bir şeyhi ziyaret etti. Onun Tasavvuf yolu'nda karşılaştığı en yüce kimse olduğunu söyler. 1199-1200'de İlk defa Hac için Mekke’ye gitti. Orada [el-Kassar] (Yunus ibnu Ebi’l-Hüseyin el-Haşimi el-Abbasi el-Kassar) isimli bir şahıs'la sohbet etti. Hac’dan sonra Mağrib’de, oradan da Ebu Medyen’in şehri olan Becaye'de bulundu. Bir süre sonra tekrar Mekke’ye geldi ve "Ruhu’l-Kuds", "Tacu'r-Rasul" adlı eserlerini yazdı.1204'de Medine, Musul, Bağdad'da bulundu. Musul'da, "et-Tenezzülatu'l-Musuliyye"yi yazdı. Musul’dan ayrıldıktan sonra Konya’ya geldi. Orada tanıştığı Sadreddin Konevi’nin dul annesi ile evlendi. Konya’da iken "Risaletü’l-Envar"ı yazdı. Selçuk Meliki tarafından hürmet ve ikram gördü. 













Sonra Mısır’a geçti. Orada Futuhat-ı Mekkiye'deki sözlerinden ötürü Mısır uleması tarafından hakkında verilen idam fetvasıyla yüz yüze gelince gizlice oradan kaçtı. Tekrar Mekke’ye geldi ve burada bir süre kaldı. Bağdad ve Halep’de bir süre dolaştıktan sonra 612/1215 de tekrar Konya’ya geldi. 617 de Şam’a yerleşti. Zaman zaman civar şehirlere seyahatler yaptı.Şam'da kendisinin Fütuhat'tan sonra en büyük eseri olarak kabul edilen Fusus'u kaleme aldı (627/1230). İbn Arabi bu eseri rüyası sında Peygamber'den ümmetine aktarmak üzere aldığını belirtir. 638 de 22 R.Evvel’de (1239) Şam'da öldü. Kabri Şam şehri dışında Kasiyun Dağı eteğindedir. 1516 yılında 1. Selim Şam’ı Osmanlı toprağı yaptığında oraya türbe, camii ve imaret inşa ettirdi. Medfun bulunduğu türbenin kubbesinde -İbn Arabi'nin kendisine ait olduğu iddia edilen- 'bütün yüzyıllar yetiştirdikleri büyük insanlarla tanınır, benden sonraki yüzyıllar benimle anılacak' mealindeki bir beyit yazılıdır.

   *ESERLERİ;
*   Fütûhat-ı Mekkiyye fi Esrâri'l-Mahkiyye ve'l MülkiyeFusûsu'l-Hikem, (Türkçe’ye çevrildi
*   Kitabu'l-İsra ilâ Makâmi'l-Esrâ,
*   Muhadaratü'l-Ebrâr ve Müsameretü'l-Ahyâr,
*   Kelamu'l-Abâdile,
*   Tacu'r-Resail ve Minhacu'l-Vesâil,
*   Mevaqiu'n-Nucûm ve Metali' Ehilletü'l-Esrar ve'l-Ulûm,
*   Ruhu'l-Quds fi Münasahati'n-Nefs,
*   et-Tenezzülatü'l-Mevsiliyye fi Esrari't-Taharat ve's-Salavat,
*   Kitabu'l-Esfar,
*   el-İsfar an Netaici'l-Esfar,
*   Divan,
*   Tercemanu'l-Eşvak,
*   Kitabu Hidayeti'l-Abdal,
*   Kitabu Taci't-Terâcim fi İşarati'l-İlm ve Lataifi'l-Fehm,
*   Kitabu'ş-Şevâhid,
*   Kitabu İşarati'l-Qur'an fi Âlaimi'l-İnsan,
*   Kitabu'l-Ba',
 Nisabü'l-Hiraq,
 Fazlu Şehâdeti't-Tevhîd ve Vasfu Tevhîdi'l-Mükinîn,
 Cevâbü's-Sual,
*  Kitabu'l-Celal ve hüve Kitabu'l-Ezel,
Kitâbu'l-Cem ve't-Tafsîl fî Esrâri'l-Ma'ânî ve't-Tenzîl, eş-Şeceretü'n-Nu'mâniyye



KAYNAK:
*         Molla Cami, Nefahat'ül Üns
*         İbn Arabi, Fütuhat-ı Mekkiyye ve Füsus'ül Hikem
*         İbn Arabi-Prof.Dr. Süleyman Uludağ-Diyanet Vakfı Yayınları
*         İbn Arabi'nin Menkıbeleri, Ebu'l-Hasen'Ali b. İbrahim el-Kari', İz Yayıncılık
*         İcazetname: İbn Arabi'nin kendi kaleminden icazet aldığı hocaların ve yazdığı eserlerin listesi   
*    Wikipedia-İbn  Arabi


















































25 Ocak 2018 Perşembe

EFES ANTİK KENTİ

                                                          EFES ANTİK KENTİ


       Efes ( Ephesos) Anadolu'nun batı kıyısında, bugünkü İzmir ilinin Selçuk ilçesi sınırları içerisinde bulunan, daha sonra önemli bir Roma kenti olan antik bir Yunan kentiydi. Klasik Yunan döneminde İyonya'nın on iki şehrinden biriydi. Kuruluşu Cilalı Taş Devri MÖ 6000 yıllarına dayanır.

*Helenistik Dönem: MÖ 1050 yıllarında Yunanistan'dan gelen göçmenlerin de yaşamaya başladı liman kenti Efes MÖ 560 yıllarında Artemis Tapınağı çevresine taşınmıştır. Günümüzde bilinip gezilen Efes ise Büyük İskender' in  generallerinden olan Lisimahos tarafından MÖ 300 yıllarında kurulmuştur. Şehir Roma'dan özerk bir şekilde Apameia Kibotos (AfyonKarahisar ' da bulunan bir kent reis) şehri ile ortak para bastırmıştır. Bu şehirler klasik dönemdeki Küçük Asya' da çok parlak yarı özerk davranmaya başlamışlardı. Lisimahos kenti Miletli Hippodamos'un (şehir planlayıcısıdır. şehrin dikdörtgen planlı sokak sistemini düzenlemiştir. vay bee) bulduğu '' Izgara plan'' 'a göre yeniden kurar. Bu plana göre, kentteki bütün cadde ve sokaklar birbirini dik olarak keser... 

Alttaki eserler Apameia , helenistik döneme ait ve hippodamos'a ait resimler yer aliyor.
























*Roma Dönemi: Hellenistik ve Roma çağlarında en görkemli dönemlerini yaşayan Efes, Roma İmp Augustus zamanında, Asya Eyaleti 'nin başkenti olmuş ve nüfusu o dönem 200 bin kişiyi aşmıştır.Bu dönemde her yer mermerden yapılmış anıtsal yapılarla donatılmış. Efes denizden uzaklaşır ve 7. yüzyılda Araplar bu kıyılara saldırır. Bizans döneminde tekrar yer değiştiren ve ilk kez kurulduğu Selçuk 'ta ki Ayasuluk Tepesine gelen Efes, 1330 yılında Türkler tarafından alınır.(helal be ). Hadrianus Tapınağı girişinde bir yazıda; Atina kralı Kodros'un cesur oğlu Androklos Ege'nin karşı yakasını keşfetmek ister. Önce Delfi kentindeki Apollon Tapınağı'nın kahinlerine danışır. Kahinler ona, balık ve domuzun işaret ettiği yerde bir kent kuracağını söyler. Androklos bu sözlerin anlamını düşünürken Ege'nin lacivert sularına çıkmaya karar verirler. Ateş yakarak tuttukları balıkları pişirirken çalıların arasından çıkan bir yaban domuzu ,balığı kaparak kaçar. İşte kehanet gerçekleşmiştir der. Burada bir kent kurmaya karar verirler. (ne kehanetmiş be) Artemis kültürünün en büyük tapınağı da  Efes'te yer alır. Efes'te yetiştirilen kişiler ise: Bilge Herakleitos, Rüya tabircisi Artemidoros, Şair Callinos ile Hipponaks, Gramer bilgini Zenodotos, Hekim Soranos ve Rufus gibi ünlüler yetiştirilmiştir.

















  MİMARİ ESERLER: Efes tarihi boyunca birçok kez yer değiştirdiğinden kalıntıları yaklaşık 8 kilometrelik geniş bir alana yayılır. Ayasuluk Tepesi , Artemision, Efes ve Selçuk olarak dört ana bölgedeki harabeler yılda ortalama 1,5 milyon turist tarafından ziyaret etmektedir. Tümüyle mermerden yapılmış ilk kent olan  Efes'teki başlıca yapılar ve eserler şunlardır:

-Artemis tapınağı;  Dünyanın yedi harikasından biri olan tapınak  Antik dünyanın mermerden inşa edilmiş ilk tapınağı olup temelleri MÖ 7. yüzyıla kadar sürmüştür. Tanrıça Artemis'e ithafen Lidya kralı Croesus tarafından yaptırılan yapı, Yunan mimarchersiphron tarafından tasarlanmış ve dönemin en iyi heykeltraşçıları Pheidias, Polycleitus,Kresilas tarafından yapılmıştır ve bronz heykellerle süslenmiştir. Tapınak MÖ 356 ' da adını ölümsüzleştirmek isteyen  Herostratus adlı bir Yunan tarafından yakılmıştır. Aynı gece Büyük iskender doğmuştur. Büyük İskender Anadolu' yu fethettiğinde Tapınağın yeniden yapılması için yardım teklifi etmiş fakat reddedilmiştir. Günümüze kadar sadece bir kaç mermer blok kalmış( cahillik). 











-Celsus Kütüphanesi; Roma dönemi yapılarının en güzellerinden birisi olan hem kütüphane hem de mezar anıtı olarak kullanılmıştır. Kütüphanede kitap ruloları duvarlardaki nişlerde saklanıyordu.(niş:duvar içinde bırakılan oyuklara verilen addır.

-Meryem Ana Evi; Bülbül dağı' nda İsa'nın annesi Meryem'in son yıllarını Yuhanna ile birlikte geçirdiğine inanılan kilisedir. Hristiyanlar için Hac yeridir ve bazı papalar tarafından da ziyaret edilmiştir.









-Yedi uyurlar ( Ashab-ı kehf) ;  Bizans döneminde mezar kilisesi haline getirilmiş olan bu yer, Geç Roma imp Decius zamanında Putperestlerin zulmünden kaçan yedi Hristiyan gencin Panayır Dağı eteklerinde sığındıkları rivayet edilen mağara olduğu inanılır. Dünya üzerinde ilgili mağaranın kendi sınırları içinde olduğunu idda eden 33 kent olmasına karşın Hristiyan kaynaklarının çoğuna göre kent Hristiyanlarca kutsal sayılan Efes'tir.  Efes'teki  bu mağaranın üstünebir kilise yapılmış hali 1927-1928 yılları arasındaki kazıda ortaya çıkarılmış. Kazı sonucunda 5 ve 6. yüzyıla ait olan mezarlar da bulunmuştur. Yedi uyurlar'a ithaf edilmiş yazıtlar hem mezarlarda hem de kilise duvarlarında bulunmaktadır.














-İsa Bey Cami;  1374-75 yıllarında Aydınoğulları'ndan İsa Bey  tarafından Ayasuluk Tepesi'ne Mimar Şamlı Dımışklıoğlu Ali'ye inşa ettirilmiştir. Artemis Tapınağı ile Saint Jean Kilisesi arasında yer almaktadır. Anadolu cami mimarisinin ilk örneklerini sergileyen camide zengin süslemeler ve Çiniler vardır. 19. yüzyılda Kervansaray olarak ta kullanılmıştır.















Diğer yapılar ise: Hadrian Tapınağı, Domintian Tapınağı, Serapis Tapınağı, st. jean bazilikası, Yukarı agora ve bilizika, Oktagon, Prytaneion, Mermer cadde, Domitianus meydanı gibi yapıtlar vardır.




KAYNAK:1.    ^ "Ephesus" (İngilizce). UNESCO. 29 Haziran 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Temmuz 2015.
2.    ^ "Ephesus". UNESCO. 5 Eylül 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Temmuz 2015.



























15 Ocak 2018 Pazartesi

İNTİHAR ORMANI-AOKİGAHARA

                                       İNTİHAR ORMANI -AOKİGAHARA

     Aokigahara aynı zamanda İntihar ormanı yada Ağaçlar Denizi olarak ta bilinir. Japonya'da Fuji Dağı kuzeybatısında yer alan 35 sq kilometrelik bir ormandır. İnsanlar kendileri için belirlenen rotalardan şaşmamaları gerektiğinin bilincindedir. Çünkü inanılmaz sık bir bitki örtüsü vardır. yolunuzu kaybettiğiniz zaman yönünüzü bulmanız imkansız gibi bir şey. Tabi ormanın derinliklerine inmek isteyenler vardır.Bunlar o parkurları gözüne kestiriyorsa intiharı göze almış demektir. Japon tarihinde mistik bir yeri olan ve ölü ruhlarla özdeşleşen Aokigahara , Seicho Marsumoto'nun iki karakterinin bu ormanda intihar ettiği  ve romanı Kuroi Kaiju 'dan sonra bir intihar merkezi haline geldiği iddia edilir.
 












     Aokigahara 'nın girişine gelindiğinde rastlanan, son kez bu ormana gelmek için kullanılmış ve terk edilmiş arabalar bulunur, yaklaşık 25- 30 yıldır çürüyen arabalarda görünür. Ormana gelindiğinde tabelalarda ''Ateş yakmayın yada çöp atmayın '' yazılar yerine ''Lütfen intihar etmeyin, hayat size verilmiş bir hediye, ailenizi arkadaşınızı düşünün'' gibi yazılar bulunur. Ormanın derinliklerine doğru gidildiğinde önce ağaçlarda topluma yada geride kalanlara sitem amaçlı, mesaj veren çivilenmiş objeler ve bırakılmış veda notları görülür. Zaten genellikle intihar edenlerin bir kısmı kendini asarak diğerleri ise ağaç diplerine aşırı dozla ilaç alarak (zalım oksijeni görünce tabi) kendini öldürürlermiş.











   Biraz bilgi edinirsek ;


1950 ye kadar 500' e yakın kişi intihar etmiştir.Biraz zaman geçtikten sonra devam etmeye başlamıştır ve  1988' e kadar yaklaşık 100 intihar orada her yıl meydana gelmiştir. 2002-2003 yılları arasında yaklaşık 170 ile 180 civarı intihar olduğu biliniyor.2004 yılında ise 108 kişi ormanda kendini öldürmüştür.2010 yılında 247 kişi intihar ettiği söylenmektedir ve bir o kadar da intihar etmeye çalışırken engellendi... Bir intihar öyküsü romanında en ideal intihar yeri Aokigahara'dır  dediği için insanlar buralara yönelmiştir ve bunun önlemini alamamaktadırlar.