31 Aralık 2018 Pazartesi

TÜRK SİNEMASI OYUNCULARI

                                        TÜRK SİNEMASI OYUNCULARI (BİRKAÇI )
   Nubar Terziyan - Cevat Kurtuluş - Erol taş - Ayhan Işık - Aliye Rona - Kartal Tibet

                                      NUBAR TERZİYAN
    Nubar Terziyan (gerçek adı Nubar Alyanak) (16 Mart 1909- 14 Ocak 1994) İstanbul - 14 Ocak 1994, İstanbul)  Türkiye Ermeni Sinema oyuncusudur.








   
   

Hayatı :
 Eğitimini  Bakırköy Bezezyan Lisesi 'nde yaptı. 1940 yılında Gençler Temaşa Heyeti'nde sanat hayatına başladı. 1949 yılında Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın  Efsuncu Baba romanından uyarlanan filmde rol alarak sinema oyunculuğuna başladı. 400'ün üzerinde filmde yer aldı.
Ermeni olduğunu saklamayan ve kendi ismini kullanan nadir Yeşilçam oyuncularından biri olan Terziyan, daha ziyade iyi yürekli aile reisi rolleriyle geniş kitlelerce tanındı.
Büyükdereli olan Nubar Terziyan'ın cenaze merasimi Kumkapı Surp Asdvadzadzin Patriklik Kilisesi'nde icra olundu ve Terziyan Balıklı Ermeni Mezarlığı'ndaki aile kabrine defnedildi.
Ölümünden bir yıl önce 14 Ocak 1993'te Nubar Terziyan, Ankara Uluslararası Film Festivali'nde "Emek Ödülü"ne değer bulundu.

 Oyuncu Ayhan Işık 'ın ölümünden sonra verdiği ilanda, Işık'ın kendine hitap şekli olan "Oğlum Ayhan ve Amcan: Nubar Terziyan" ifadesini kullanması üzerine Ayhan Işık 'ın ailesi tarafından gazeteye ilan verilerek bir aile ilişkisi olmadığı belirtilmiştir.Bu ilanlara, Türkiye'deki   azınlık meseleleri çerçevesinde çeşitli yazarlar tarafından atıfta bulunulmuştur.
   Sezen Aksu'nun Kırık Vals adlı şarkısında Terziyan'a atıfta bulunulur.
Kirpiklerinde bir çiğ tanesi olsam
Ansan o bahçeyi, rüzgârı çağırsan
Mevsim suluboya olsa
Günlerden mercan
İşte sanki o an
Nubar Terziyan sırtımı okşar
Eski filmler hâlâ o bahçede
Siyah beyaz ağlar.












                               
                                         CEVAT KURTULUŞ

  Cevat Kurtuluş (d. 20 Haziran 1922, Ankara - ö. 6 Eylül 1992, İstanbul), Türk tiyatro ve sinema oyuncusu.

 Gençlik yıllarında Ankara'da Opera korosunda çalışmış, 1940'lı yıllarda Gazinolarda taklit yaparak ünlenmiştir. 1947'de İstanbul'a gelerek filmlerde rol almaya başladı. İlk filmi 1947 yapımı Kerim'in Çilesi idi. Özellikle mimiklerle beslenen oyunculuğu ile, 1960'lı ve 1970'li yıllarda çok sayıda filmde irili ufaklı roller aldı. Yeşilçam filmlerindeki 'aptal uşak' kompozisyonunun yaratıcısı ve temsilcisi oldu. 80'lerde az sayıda filmde ve Gülünüz Güldürünüz gibi bazı TV programlarında yer aldı.


 1992'de geçirdiği kalp krizi sonrasında 70 yaşında öldü. Mezarı Feriköy Mezarlığındadır.
















                                                EROL TAŞ

  Erol Taş (28 Şubat 1928, Erzurum - 8 Kasım 1998, İstanbul) Türk sinema oyuncusu. Özellikle canlandırdığı kötü adam rolleriyle ün yapmıştır.
   




  Sinema Öncesi Yaşamı;
 Henüz iki yaşında iken, babası Hamza Bey'in ölümü üzerine annesi Nefise Hanım ile birlikte İstanbul'a taşındı. Okul çağında olmasına rağmen ailesine yardım etmek için okuldan ayrıldı ve çeşitli mesleklerde çalıştı. Bunların arasında hamallık, tezgâhtarlık sayılabilir. O dönem aynı zamanda boksörlük de yapan Taş, 1947 yılında İstanbul ve Türkiye ikinciliğini kazandı. Yine o yıl askere gitti ve üç yıl askerlik görevini yaptı. Askerden dönünce Cankurtaran’da bir iplik fabrikasında çalışmaya başladı.

Sinemaya Giriş Öyküsü;

  Erol Taş ’ın sinemaya tesadüf sonucu girişi de o sıralarda oldu. Sinemaya tesadüfi girişini şöyle anlatır sanatçı: "Lütfi Akad o bölgede bir film çekiyordu. Biz de işten kaytarıp çekimleri izliyorduk arkadaşlarla. Günlerce süren çekimlerden birinde mahallede oturan birkaç serseri, film ekibine musallat olup onları rahatsız etmeye başladı. Film ekibini korumak için birkaç arkadaşımla birlikte, serserilerle kavgaya giriştik ve Lütfi Bey'in yanında onlara bir güzel dayak çektik. Serseriler toz oldu tabi. Lütfi Akad daha sonra haber göndermiş bana, 'Bir kavga sahnesi var, gelsin oynasın' diye. Böylece sinema hayatım başladı. Filmdeki rolümü diğer yönetmenler de beğendi ve ardı ardına teklifler gelmeye başladı."

Sinema Yaşamı;

 Sinemaya ilk 1957 yılında Mümtaz Alpaslan’ın çektiği “ Acı günler” filmiyle girdi. Başlangıçta filmlerde figüranlık ve küçük roller ile görüldü fakat kısa zamanda yıldızı parladı. Bir yıl sonra Dokuz dağın efesi ( 1958 –Metin Erksan) filmde bir çobanı canlandırdı. Bu filmi takip eden yıllarda ise, Dikenli yollar (1958- Nişan Hançer),Peçeli Efe ( 1959- Faruk Genç),Şoför Nebahat gibi pek çok filmde değişik karakterleri canlandırdı.

Ailesi ve Vefatı;
 İlk eşi Hafize Taş'tan Metin Tanju ve Güler-Gönül adında ikiz çocukları olan Erol Taş, eşinin 1965 yılında vefatından sonra Konya'nın ünlü yün tüccarlarından Süleyman Erşan'ın kızı ve aynı zamanda teyzesinin çocuğu olan Elmas Erşan ile evlenir, bu evliliğinden 1968 yılında Müjgan adında bir kızı olur.
 Erol Taş 8 Kasım 1998 tarihinde geçirdiği bir kalp krizi sonucu vefat etti.
















                                             AYHAN IŞIK

 Ayhan Işık (asıl adı Ayhan Işıyan) (d. 5 Mayıs 1929, İzmir; ö. 16 Haziran 1979, İstanbul), "Taçsız Kral" lakaplı Türk sinema oyuncusu, yapımcı, yönetmen, senarist, ses sanatçısı ve ressam.

                          HAYATI;
   Ayhan Işık, 1929 yılının 5 Mayıs sabahı altı çocuklu Selanik göçmeni bir ailenin son çocuğu olarak İzmir'in Konak ilçesi Karataş semtinde Mithat Paşa caddesi üzerinde iki katlı eski tarihi bir rum evinde dünyaya gelir; kendi anlatımıyla "Işıyan ailesinin tekne kazıntısı" olarak... "Çocukluk günlerim bilinen yaramazlıklar ve onların sonuçları ile geçti. Annemi, hep telaşlandırmışımdır." diye ekler Işık, 1970'lerin ikinci yarısında yazmaya başladığı ve vefatından sonra tefrika halinde yayımlanan "Hayatımadlı hatıratlarında

Altı yaşındayken; "...Onunla ilgili olarak şimdi çok az şey hatırlıyorum. Ama en çok da kokusunu. Bazı geceler yanıma gelip bana sarılmasını, birlikte uyumamızı. Bir defasında balık tutmaya götürmüş, dönüşte de sırtına alıp merdivenleri çıkartmıştı. Hepsi bu Hafızamı ona dair hep zorladım. Daha fazla şey hatırlayabilmek, hatırladıklarımı hiç unutmamak için..." diyerek andığı babasını kaybeden Işık, öğreniminin ilk birkaç yılını İzmir'de, büyük bir kısmını ise yıllar önce üniversite tahsili için İstanbul'a yerleşmiş olan en büyük ağabeyi Mithat Özer'in yanında tamamlamaya başlar. Kısa birkaç yıldan sonra; çok genç yaşta kaybedilen ağabey, Işık için hayat boyu hep örnek kişilik olur. Özellikle resim alanındaki ilerleyişini hep örnek aldığını, onun vefatı sonrası evin geçimine yardımcı olmak için 12 yaşında iken okurken çalışmaya da başladığını belirten Işık, ilerleyen yıllarda akademideyken onun gibi üst tahsil için Paris'e gitmeyi düşlediğini de yine vefatından kısa süre önce anlatacaktır.

                           KARİYERİ;
  İlk filminde şair, senarist ve yönetmen Orhon Murat Arıburnu ile gerçekleştirdiği çalışmanın ardından, ikinci filminde Türk Sineması 'nda  Geçiş Dönemi'ni bitiren ve Sinemacılar dönemi'ne giriş yapıtı olarak kabul edilen Ömer Lütfi Akad'ın Kanun Namına filmiyle büyük ün kazanır. Yaşamının ilerleyen dönemlerinde resim çalışmalarına ara ara devam etse de sinema artık birinci önceliği haline gelmiştir. Ömer Lütfü Akad ile 1950'lerde İngiliz Kemal karakterini oynayarak İngiliz Kemal Lawrence Karşı,Katil, Öldüren Şehir,Vahşi Bir Kızı Sevdim,Kardeş Kurşunu filmlerini, Atıf Yılmaz ile Şimal Yıldızı, Osman Seden ile de 1957'de Bir Avuç Toprak filmini yapan Işık 1959 yılında Hollywood’a giderek şansını bir de orada denemek ister. Fakat buradaki filmlerde çalışamaz. Bunun nedeni sorulduğunda da : Benim gibi orada 5000 kişi sıra bekliyor. Ayrıca çok da marifetleri var. Zıplayıp havada iki takla atıyorlar. Hem de ana dilleri gibi İngilizce konuşuyorlar. Bize orada ekmek yok. diyerek açıklayan Işık, 60 'ların başında Vedat Türkali 'nin senaryosunu yazdığı Otobüs Yolcuları filmiyle Yeşilçam 'a dönüş yapar. Arkasından Akad ile son çalışması olacak olan ve Orhan Kemal'in bir romanından yine Vedat Türkali 'nin senaryolaştırdığı Üç Tekerlekli Bisiklet filmini çevirir. Işık yine bu dönemlerde çevirdiği Küçük Hanım seri filmleri ile de halk tarafından oldukça beğenilir ve devam eden dönem içerisinde ' Taçsız Kral ' unvanını kazanır.1970’ li yıllarda yeni bir moda rüzgarıyla film yıldızları peş peşe sahneye çıkmaya, plaklar doldurmaya başlar. Kendisi de bu modaya uyar ve Münir Nurettin Selçuk 'tan dersler alarak Klasik Türk Müziği dalında sahneye çıkar ve bir tane 45 'lik plak doldurur. Birçok tarzda, yeteneğiyle göz doldurmayı başaran Işık sinemada dram , politik , romantik , komedi , macera ve diğer tarzlarda örnekler sunar. 140 kadar film çevirir. 1975'ten itibaren yapımcı, yönetmen ve senarist olarak Türk sinemasına katkıda bulunan Işık bu senelerde İtalyan yapımcılarla yaptığı ve başrol ünü de Klaus Kinski ile paylaştığı La Mano Che Nutre La Morte ve Le Amanti Del Mostro filmlerini yapar. Filmler İtalya'da ve Avrupa'nın bazı ülkelerinde vizyona girer fakat Türkiye'de sansüre uğrar ve Türk seyircisiyle hiçbir zaman buluşamazlar.
   
                         VEFATI;
  13 Haziran 1979 sabaha karşı Selimpaşa Kıyıkent'teki yazlık evinde şiddetli baş ağrısı ve kusma ile uyanan, doktor kayınbiraderinin de yazlığa uğraması ve durumunun iyi olmadığını fark etmesi ile yatırıldığı klinikte anevrizma rüptürü sonucu beyin kanaması tanısı koyulan Işık, kurtarılamaz ve üç günlük koma sürecinin sonunda 16 Haziran 1979'da yaşama veda eder. Mezarı Zincirlikuyu Mezarlığı 'ndadır.
























                                          ALİYE RONA

  Aliye Dilligil Rona (1921 – 29 Ağustos 1996), Türk sinema ve tiyatro oyuncusu. Sayısız karakter rolünde oynamış, özellikle sert Anadolu kadınlarını canlandırmıştır.















                                      YAŞAMI;
  1921'de Suriye'nin Dera kentinde dünyaya geldi. Avni Dilligil'in kız kardeşidir. Beyoğlu Akşam Kız Sanat Okulu'nda okudu. 1930'ların sonlarında Kadıköy Halkevi'nde amatör olarak tiyatro oyunculuğuna başladı. Ulvi Uraz, Avni Dilligil ve Arena tiyatrolarında sahneye çıktı. İzmir Şehir Tiyatrosu'nda birlikte çalıştığı Zihni Rona ile evlendi.
Sinema oyunculuğuna 1947 yılında Kerim'in Çilesi filmiyle başlayan Aliye Rona, Türk sinemasında, uzun yıllar karakter rollerinin değişmez ismi oldu. Uzun yıllar dublaj da yapan Rona, sinemada çilekeş, direnen, Dik başlı, hakkını hukukunu arayan, kavgacı, töreci köylü kadını ve ana rollerini canlandırdı.
Yaklaşık yarım asırlık sanat hayatı boyunca 204 filmde rol aldı. 1965 'te Hepimiz Kardeşiz, 1967'de Zalimler, 1968'de Son Gece ile Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde "En Başarılı Yardımcı Kadın Oyuncu" ödüllerini aldı. 1969 Adana Altın Koza Film Festivali 'nde Kuyu filmiyle "En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu" seçildi.
Ömrünün son yıllarında sağ tarafına felç inen ve tekerlekli sandalyeye mahkum olan Rona, Pendik'te bulunan bir huzur evinde kalıyordu. Bu huzur evinde yaşanan sağlık ve şiddet olayları televizyon haberlerinde gündeme gelmiş ve Aliye Rona burada kötü bir halde bulunmuştur. Yine bu huzur eviyle ilgili haberler sırasında son isteğinin "Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ı oynamak" olduğunu belirtmiştir.[1] 29 Ağustos 1996 tarihinde kaldığı huzur evinde geçirdiği beyin kanaması nedeniyle vefat eden sanatçı Karaca Ahmet Mezarlığı 'nda aile kabristanına defnedildi.












                                                 KARTAL TİBET

  Kartal Tibet (d. 27 Mart 1938, Ankara) Türk sinema oyuncusu, yönetmen, senarist.

  






  


   Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü'nden mezun oldu. Uzun yıllar Ankara'da tiyatro oyunculuğu yaptı. Suat Yalaz'ın 1960 yılında yarattığı çizgi roman karakteri Karaoğlan'ın sinemaya uyarlanan Karaoğlan: Altaydan Gelen Yiğit adlı filminde başrolü üstlendi. Dönemin jönlerinden Cüneyt Arkın'ın çizgi roman karakterleri Malkoçoğlu ve Kara Murat olarak seyircinin karşısına çıkması, bu tür macera filmlerinin popülerliğini arttırdı. Karaoğlan'ın Orta Asya'da başlayan serüvenleri, Kartal Tibet'in başrolü üstlendiği 1966 yapımı Karaoğlan: Baybora'nın Oğlu ve Karaoğlan : Camoka'nın İntikamı, 1967 yapımı Karaoğlan: Bizanslı Zorba ve Karaoğlan; Yeşil Ejder ve 1972 yapımı Karaoğlan Geliyor adlı filmlerle devam etti. Tibet daha sonra Sezgin Burak'ın yarattığı Tarkan' 1969'da sinemaya uyarlanan Tarkan adlı filmde canlandırdı. Bu filmi 1970'de Tarkan: Gümüş Eyer, 1971'de Tarkan: Viking Kanı, 1972'de Tarkan: Altın Madalyon ve 1973'te Tarkan: Güçlü Kahraman takip etti. Tosun Paşa filmiyle 1976 yılında oyunculuğu bırakıp yönetmenliğe başladı.
Önemli filmleri arasında Ölmeyen Aşk, Dağlar Kızı Reyhan, Senede Bir Gün, Sultan, Zübük, Gol Kralı ve Şalvar Davası yer alıyor.
2007 yılında Kanal D'de yayınlanan Zoraki Koca adlı televizyon dizisini yönetti. 2008 yılında Show TV'de yayınlanan Hayat Güzeldir dizisinin yönetmenliğini üstlendi.
Evli ve iki çocuk babasıdır.













28 Eylül 2018 Cuma

Himalaya Dağları

                                  Himalaya Dağları

   Himalaya Dağları, dünyanın en büyük ve en yüksek sıradağları arasında zirveyi çeker.Asya 'nın orta güney kısmında, doğu batı doğrultusunda uzanır. Dünyanın en yüksek zirvesi Everest'i (8848 m) içine alır. Everest Tepesi, Nepal ile Timet  sınırında yer alır. Everest tepesi Nepal'in sınırları içersindedir.  Himalayalar, levha tektoniği kuramına göre, iki kıtasal levhanın yani Hindistan levhası ve Asya levhasının çarpışması sonucu oluşmuştur ve bu oluşum halen devam etmektedir.








  Pakistan, Hindistan, Çin, Nepal ve Butan' dan geçen 2400 km uzunluğundaki Himalaya dağ zincirinin buzulları, Asya' nın 9 büyük nehrini besliyor. 1,3 milyar insan, bu su yollarına bağımlı olarak yaşıyor. Verilere göre ise Himalayalarda sıcaklıklar, son 30 yıl içinde on yılda bir 0,06 ile 0,15 derece artmakta ve sıcaklıkların artmaya devam etmesi halinde 50 yıla kadar buzul ve karların tamamen erimesi bekleniyor.

*Himalayanın Oluşumu

   Geç Prekambriyan ve Paleozoik dönemleri boyunca, Avrasya kıtasından Eski Tetis Okyanusu'yla ayrılan Hindistan alt kıtası, Gondwana kıtasının bir parçasıydı. Erken Karbonifer döneminde, Gondwana üzerine kıtasal riftleşme süreci başladı ve Erken Permiyan Dönemi'nde Yeni Tetis Okyanusu'nu oluşturdu. Böylelikle bugünün İran, Afganistan ve Tibet bölgelerinin bir kısmını oluşturan kıta parçaları Gondwana'dan ayrılarak kuzeye doğru sürüklendi. Daha sonra Norian (210 Ma) Dönemi'nde başlayan bir başka riftleşme süreci, Gondwana kıtasını ikiye ayırdı. Hindistan, Avustralya ve Antarktika ile birlikte Doğu Gondwana'yı oluştururken, Doğu ve Batı Gondwana'nın birbirinden arada okyanus kabuğunun oluşmasıyla ayrılması daha sonra gerçekleşti (160-155 Ma). Erken Kretase döneminde, Hindistan levhası Avustralya ve Anarktika'dan ayrıldı ve Güney Hint Okyanusu oluşmaya başladı (130-125 Ma) (haydaaa ).









  Daha sonra Hindistan, Avrasya kıtası ile arasındaki okyanus kabuğu tüketilene kadar hızla kuzeye doğru sürüklenmeye başladı (84 Ma). Yaklaşık 6000 km yol katettikten sonra, okyanus kabuğu tüketilince bu sefer kıtasal kabuklar karşı karşıya geldi. Okyanus kabuğu, kıtasal kabuğa göre daha ince ve yoğun olduğundan, kıtasal kabuğun altına görece daha kolay batar. Ancak, kıtasal kabuklar karşılaştığında, bu kabuklar hemen hemen aynı kalınlıkta ve yoğunlukta olduğundan birbirlerinin altına kolayca batmazlar ve deformasyon meydana gelir. Hindistan ve Avrasya kıtalarının birbirlerine göre hızlarının 55 Ma civarında çok hızlıdan (18-19.5 cm/yıl) hızlıya (4.5 cm/yıl) düşmesinden, kıtasal kabukların bu zaman diliminde karşılaştıkları düşünülmekte. Yapılan ölçümler, tüm bu süreç boyunca Hindistan'ın kıtasal kabuğunda 2500 km  kısalma olduğunu gösteriyor.Bu kısalmayı açıklamak için çeşitli model mekanizmalar öneriliyor. Birincisi, Hindistan kıtasal kabuğunun kısmen de olsa Tibet'in altına batmış olabileceği yönünde. İkinci modele göre, Hindistan çarpışma esnasında Avrasya kıtasını oluşturan kıtasal parçaları hareketlendirmiş ve bunların yanal olarak yolundan çekilmesini sağlayarak kendine yer açmış olabilir. Diğer bir modele göreyse, çarpışmanın etkisiyle Hindistan'ın kıtasal kenarında oluşan bindirme faylar ve katlanmalar ile Tibet kabuğunun deformasyonunun, bu kısalmanın bir kısmını karşılamıştır.

*Nasuh Mahruki : Everest'e çıkan ilk Türk'tür

*Tenzing Noyan : Nepal'li Sherpacı. Everest'e ilk çıkan kişilerden biridir.

*Edmund Hillary : Yeni Zelanda'lı. Tenzing ile beraber çıkan dağcıdır


Kaynak:
  1. ^ Dèzes 1999.
  2. ^ Klootwijk et al. 1992.
  3. ^ Achache, Courtillot & Xiu.
  4. ^ Patriat & Achache 1984.
  5. ^ Besse et al. 1984.
  6. ^ Besse & Courtillot 1988.
  7. ^ Le Pichon, Fournier & Jolivet 1992.












25 Nisan 2018 Çarşamba

Perge Antik Kenti

                                                           Perge Antik Kenti

    Perge Antalya'nın 18 km doğusunda,Aksu  ilçesi sınırları içinde bulunan, bir zamanlar Pamfilya Bölgesine başkentlik yapmış antik bir kenttir. Şehirdeki Akropolisin Tunç çağı döneminde kurulduğu düşünülmektedir.Helenistik dönem boyunca şehir eski dünya içerisindeki en zengin ve güzel şehirler arasında sayılmaktadır.Ayrıca Yunan matematikçi Pergeli Apollonius 'un memleketidir.(Pergeli reis ; 1600 yıllarında keşfedilmiş biri.Çarpmaya ait bir çok buluşu vardır, geometri ile bir çok kitabı vardır.matematiğin koni ilegili buluşları o dönemde yükselmesine neden olmuştur).









   Şehrin tarihçesinin başlangıcı tekil olarak değil ancak Pamfilya Bölgesi ile birlikte incelenebilmektedir. Bölge içerisinde tarih öncesi çağa ait mağaralara ve yerleşimlere rastlanmaktadır. Mağaralar içerisinde en tanınmış olanı Karain mağarası (karain mağarası Türkiye’de tanınmış en büyük doğal mağaralardan biriymiş reis) , Karainin komşusu olan Öküzini mağarasıBeldibiBelbaşı kaya sığınakları ve Bademağacı bölgedeki en tanınmış tarihöncesi yerleşim alanlarıdır. Yerleşim örnekleri göstermektedir ki Pamfilya ovası tarihöncesi çağlardan itibaren yerleşime elverişli ve sevilen bir bölgedir. Perge akropolisinin plato düzleminin tarihöncesi dönemlerden itibaren yerleşim için tercih edilen bir alan olduğu kabul edilmiştir. Wolfram Martini'nin yapmış olduğu Perge akropolisi çalışmaları göstermiştir ki, M.Ö. 4000 veya 3000'den itibaren akropolis platosu yerleşim alanı olarak kullanılmıştır. Arkeolojik buluntular arasında yer alan Obsidyen ve Çakmaktaşı buluntular Cilalı Taş Devri ve Bakır çağında itibaren Perge’nin yerleşim yeri olarak kullanıldığını göstermektedir. Akropolis araştırmalarında Pamfilya Bölgesindeki ilk tarihöncesi gömü ile de karşılaşılmıştır. Çömlekçilik buluntuları diğer Anadolu buluntuları ile karşılaştırıldığında yalnızca Orta Anadolu örnekleri ile benzerlik göstermektedir.














    
   Büyük İskender'in Şehre Girişi; M.Ö. 334 yılında Büyük İskender Granikos Savaşını kazanınca Küçük Asya’yı Ahamenis imp. yönetiminden kurtarmıştır. Arrian’ın belirtmiş olduğuna göre Pergeliler Büyük İskender ile Pamphylia’ya gelmeden önce Phaselis kentinde bağlantı kurmuşlardır. Makedonya Kralı Ordusunu Trakyalıların Toros üzerinden açmış olduğu yoldan Lykia’dan Pamhylia’ya göndermiş, kendisi yakın komutanları ile kıyı şeridini izleyerek Perge’ye ulaşmıştır. Arrian Perge şehri ile Makedonya ordusu arasında herhangi bir savaştan söz etmediği için, şehir savaşmadan krala kapılarını açmış olmalıdır. Şehir klasik dönemde güçlü bir şehir suru ile korunuyor olmasına karşın, güçlü Makedonya Ordusu ile savaşmak istememiş olmalıydı. Büyük İskender daha sonra Aspendos ve Side’ye doğru ilerlemesine devam eder, Side’ye ulaşınca tekrar Aspendos üzerinden Perge’ye dönmüştür. M.Ö. 334 yılında Nearchos’u Lykia-Pamphylia Eyaletinin Satrabı olarak atar. Daha sonra da M.Ö. 334/333 kışını geçirmek için Gordion’a gider. Nearchos M.Ö. 329/328 yılında Büyük İskender’in Baktrika’daki Zariaspa şehrinde bulunan kampına gitmiştir. Bu tarihten sonra hiçbir Satrabın adından söz edilmez, bu da büyük bir olasılıkla Lykia ve Pamhylia’nın Büyük Phrygia Satraplığına bağlandığını göstermektedir.
 







   
   Isaurialıların Saldırıları ;286'da Diokletianus İmparatorluğun doğu yarısında söz sahibi olacaktır. Diokletianus yapmış olduğu Eyalet düzenlemesi ile Lycia ve Pamphylia tekil eyalet olmuşlardır. Gotlar daha Gallienus döneminde Isauria’dan Toroslar üzerinden Kilikia’ya inerek bölgeye egemen olmuşlar ve İç Anadolu ile karayolu bağlantısını kesmişlerdir. Böylece ticaret bağlantısı kesintiye uğramıştır. 3. yüzyılın sonunda Pamfilya önemini kaybetmiştir. İmparator III. Gordinaus doğu gezisine çıktığında Perge’ye uğramıştır. İmparatorun ziyareti onuruna şehre bir heykeli dikilmiştir. Yine aynı imparator dönemine tarihlenen Perge’de ele geçen bir yazıttan Pamfilya’nın tek başına bir eyalet olduğu anlaşılmaktadır. Lycia et Pamphylia Eyaleti 313 yılına kadar devam etmiş olmalıdır. Aurelius Fabius ilk kez epigrafik belgelerle kanıtlanmış olan ilk Lykia Eyaleti Valisidir. aurelius fabius’un valilik süresi 333-337 yılları arasındadır. 313 ve 325 her iki eyaletin birlikte olduğu tarihtir. Daha sonra iki eyalet birbirinden kesinlikle ayrılmıştır. 4. yüzyılın ikinci yarısında Isaurialılar Pamfilya’ya saldırmışlardır. Isaurialılar, Toroslar üzerindeki yolları kapamış ve Pamfilyanın içlerine ganimet toplamak için akınlar düzenlemişlerdir. Pamfilyalılar Pax Romana ile uzun yıllar refah içerisinde yaşamış olsalarda, 4. yüzyıldaki kriz yıllarında ayakta kalmaya çalışmışlar veya yeni savunma sistemleri inşa etmişler ya da eskilerini onarmışlardır. 368-377 yıllarında Isaurialılar askeri saldırılarını güçlendirerek yeniden harekete geçmişleridr. 399 ve 405/6 Isaurialıların Pamfilya’ya saldırıları ve yıkımları çok güçlü olmuştur. Ancak Isauria kralı Zenon ile Pamfilya’nın tahribatı durdurulmuştur. 5. yüzyılda Pamfilya yeniden bir gelişim dönemi ve parlak bir devir yaşamıştır.( Pamfamilya bir çok ırkın bir arada yaşadığı bölgelerden biriymiş.bu yüzden Irkların ülkesi adını vermişler. O zamandan bu yana ırkçılık fikriyle insanlar bölünüp birbirlerini katlediyor be. Ayrıca Evliye Çelebi ‘de Familya’ya gelmiştir.)
 






   

   Dini Tarihi; Pavlus ya da asıl adı ile Saul ve yol arkadaşı Barnabas, Yeni Ahit'de yazılana göre Perge şehrini iki defa ziyaret etmişlerdir. İlk ziyaretlerini misyonerlik görevi ve vaaz vermek için yapmışlardır. Buradan da gemi ile yolculuk etmek üzere 15 km ötesinde bulunan Attalia (Şimdiki Antalya) şehrine vararak güneydoğu yönünde bulunan Antioch(Antakya)'a gitmişlerdir.
Yunan kayıtlarında Perge, 13. yüzyıla kadar Pamfilya Bölgesinin metropolisi olarak alıntılanmıştır.
   Agora ;Şehrin ticari ve politik merkezidir. Ortadaki avlunun etrafında çepeçevre dükkânlar vardır. Bazı dükkânların tabanı mozaikle kaplıdır. Sırasıyla dükkânlardan biri agoraya, diğeri ise agorayı çevreleyen sokaklara açılır. Arazinin eğimine bağlı olarak güney kanattaki dükkânlar iki katlıdır. Doğu Roma İmparatorluğu döneminde batı giriş dışındaki ana girişler duvarla örülerek kapatılmış, kuzey giriş olasılıkla bir şapel olarak kullanılmıştır. Meydanın ortasında 13,40 m Çapında yuvarlak bir yapısı olan agora 75.92 x 75.90 m boyutlarındadır.

   Sütunlu cadde; Akropol eteğinde çeşme(nympheum) ile yerleşim arasında uzanır. Ortasında 2 m. genişliğinde bir su kanalı caddeyi ikiye ayırır.
  
   Helenistik kapı; Helenistik surun doğuda, batıda ve güneyda olmak üzere üç kapısı vardır. Güneydeki bu kapı, avlulu kapı türüne girmektedir. M.Ö. 2. yüzyıla tarihlenen Helenistik kapı, çağın savunma anlayışına dört katlı iki yuvarlak kuleyle korunan ve oval avlulu bir plana sahip anıtsal bir yapıdır. Kapıda üç evrenin varlığı saptanmıştır. M.S. 121 yılında birtakım değişikliklere uğrayarak şeref avlusu haline getirilmiştir. Bu sırada Helenistik duvarların renkli mermerlerle kaplandığı sütunlu bir cephe mimarisi oluşturulduğu, duvarlara açılan nişlere tanrı ve kentin efsanevi kurucularına ait heykellerin konduğu anlaşılmaktadır.
     
    Güney Hamamı;Kentin en iyi korunmuş yapılarından biri olan Güney Hamamı, Pamfilya Bölgesindeki benzerleriyle karşılaştırıldığında büyüklüğü ve anıtsallığı ile dikkat çeker. Soyunma, soğuk banyo, ılık banyo, sıcak banyo, beden hareketleri(palaestra) gibi farklı işlevlere ayrılmış mekanlar yan yana sıralanmış ve hamama gelen kişinin bir mekandan diğerine geçerek hamam kompleksinden yararlanması sağlanmıştır. Bazı mekanların tabanının altındaki ısıtma sistemi günümüzde görülebilir. Perge Güney Hamamı, M.S. 1. yüzyıldan 5. yüzyıla kadar uzanan farklı evrelere ait inşaat, değişiklik ve ekleme faaliyetlerini yansıtmaktadır.Perge'deki diğer yapılar, nekropol, surlar, gymnasium, anıtsal çeşme ve kapılardır.