27 Nisan 2017 Perşembe

HAYKIRIŞ

                                                           HAYKIRIŞ

    EY NEFSİM..!
Bu seslenişim onadır.Bu haykırış,bu isyan sana,,,Sen ki nankörsün ne şükür bilir,ne başını eğersin.İşine gelirse peşimi bırakmaz,divane gibi etrafımda dolaşıp durursun,çaresiz kaldığımda ise yoksun.Her şeyi isteyip durursun,sorarım sana ne verdin ki ne istersin?
Kainat yaratıldığından beridir varsın hatta rivayet odur ki insandan önce yaratıldın acaba bu mudur aç gözlülüğün,cüretkârlığının sebebi? Aklım erdiğinden beridir seninle savaşır dururum,hata mı yapıyorum bilmiyorum ama tek isteğim bu savaştan galip çıkmak...

  Hayatının her evresinde ama her evresinde mutlaka hata yapmışımdır.Hata yapmasaydım insan olamazdım zaten.Hata yapmak insan fıtratına özgü bir davranıştır.Ancak sana karşı verdiğim savaşta durumu eşitleseydim bile bu hatalar yarıya düşebilirdi.kainatı bu kadar müthiş yaratan ve donatan Allah'ıma şükrümü tam anlamıyla eda edemeyişim senin sessiz ve alçak fısıltıların dır.İnsanlar hata yaptıklarında şeytanı suçlayıp dururlar hiç anlamam neden ?










Asıl düşmanın kendi nefisleri olduğunu unuturlar.Ben unutmadım ama nefsime de yenildim defalarca.Bırak yakamı ey nefis uzaklaş benden.Bırak ta Allah'ıma yakınlaşayım. Namazım dan alıkoyar boş işlerle oyalarsın. Bilirim ki beni Rab'den ayıransın. Aşk..! keşfetmektir sevdiğini,güzelliklerini ayrıntılarını gördükçe daha da bağlanmaktır

. Heyecanlanmaktır ,titremektir karşısında.Nasıl bir şeydir ki bu ? Kör olmaktır,sağır olmaktır.Ey nefis seni yenen tek düşmandır aşk..Çünkü gönüle aşk tohumu düştü mü kulağını da, ruhunu da bedenini de kapatır sana. Ne seni dinler,ne aklını.Fakat bir ayrıntı olsun eğer bu aşk beşeri ise o zaman hükümdar da,padişah ta sensin.İşte o zaman o kişiye öyle bir hükmedersin ki yapmam dediği her şeyi yaptırırsın.










En masumunu bile büyük bir günahkara çevirirsin, ve savaşın galibi sen olursun.Fakat söz konusu olan ilahi aşk ise aşık ile maşuk arasına giremezsin.Öyle bir hâl alır ki durum sen devre dışı kalır pılını pırtını toplar gitmek zorunda kalırsın.İşte gördün seni yenebilmek için bir silah buldum.Ama ne yazık ki o silahı daha nasıl kullanacağımı bilmiyorum.Yani sen hala hükümdar bende esirin...













Ya Rab bu sözlerim de sanadır.Seni ne kadar sevdiğimi kelimelerle ifade etmekten aciz bir kulunum.Belki bir Yunus Emre, Mevlana,Şems gibi aşkınla sarhoş olmadım,fakat istediğim budur elbet.Biliyorum sana ulaşabilmem için nefsimi yenmem gerekir.Fakat bunun için yardımına muhtacım.Çoğu zaman büyüklüğünü,yüceliğini düşünür,ürperip göz yaşı dökerim gizlice.İşte o zaman seni daha iyi hissederim.Gönderdiğin KİTABI okudukça seni tanır,tanıdıkça aşka giden yolda bir basamak daha çıkarım.Biliyorum istediğim şey tehlikelidir,yolu dikenlidir,ancak sonu güllük gülistandır.Beni sev ve kendini sevdir.İlimin le kuşat etrafımı,sevginle doldur
kalbimi,ruhumu.Sana ulaşmak istiyorum,ebedi ve ezeli düşmanım nefsime rağmen.Huzuruna çıktığımda sadece seninle olmak,seni düşünmek ve kudretinin karşısında titreyerek secde etmek.














Kimseyi duymamak ve görmemek kim bilir nasıl bir zevktir bu,,,senin için güzel işler yapmak,,Gökyüzüne,yıldızlara,aya,güneşe,ağaçlara,sebze ve meyvelere bakıp Tefekküre dalmak,,Senin önünde eğilmeyeyim de kime secde edeyim..?
Dilim söyler,kalbim onaylar fakat bedenim nankördür.Sürekli ihanet eder.

Bedenimin nankörlüğü nefsin hakimiyetindedir.Sen nefis bu sana son sözüm ve meydan okuyuşum. Bir gün gelecek..BEN SENİN HÜKÜMDARIN,SEN BENİM ESİRİM OLACAKSIN...!










                                                                                                               N.TAYLAN



23 Nisan 2017 Pazar

DOĞANIN AZİZLERİ

                                                     DOĞANIN AZİZLERİ (2)

Doğanın tadına varmıştık bir kere. Doğanın tadını en derinden tadan insanlar, onu tekrar ve tekrar arzular. İlk deneyimimizde, yeri geldi üşüdük, yeri geldi kirlendik ve nehirde temizlendik, ağaçların arasında gezindik. Gecenin en karanlık anında vahşi hayvanların suya inip susuzluklarını giderdiklerini duyumladık. Doğanın tadına vardık dedim. Doğanın tadı nedir? Doğanın tadı emektir, yaşadığını hissetmektir, geçmiş insanları anmaktır..

Tekrar yola koyulmuştuk doğa ile buluşmak için. Bu sefer biz iki kuzenin yanına, bir arkdaşımız daha eklendi. Sırtımıza çantaları yükledik ve yola çıktık. Kendimizi yaylaya çıkan minibüste bulana kadar, oradan oraya savrulduk. Yaylaya çıkarken ise huzur ve  dinginlik yavaş yavaş kanımıza işliyordu. Yerimize vardığımızda, bazı şeyler değişmişti. Alan özelleştirilmiş ve dağ başındaki büyük bir alan kiraya verilmişti. Neyse çadırımızı kurduk. Akşam üstü yaklaştığından dolayı ormana odun toplamaya koyulduk. Gece oldu, yemek, sohbet, muhabbet derken ilk günün sonuna gelmiştik.

İnsan temiz havada ne kadar geç uyusa da erken uyanır. İlk günün sabahı, çadırdan dışarıya adımımı attım. Karşıda yeşiller giyinmiş engin bir dağ vardı. Hemen sol tarafımızda nehir, kuşların sesi, güneşin ilk ışıltıları ve vücudu esir alan bir huzur...

Şehir insanı yüzleri asık bir şekilde yeni güne başlayıp, telaşla bir yerlere koştururlarken, biz günün telaşını huzur ve heyecanla bekliyorduk. Telefon dahi çekmediğinden, bizi rahatsız edebilecek hiç bir şey yoktu. Aslında bakarsanız hep özlüyorum telefonsuz yaşamayı. Bazen şehir hayatımda telefonu tamamen kapatıp bir kaç saat kafamı dinleyip, ormanı, yeşili, içinde temizlendiğimiz o nehri düşleyip bir kaç saatlik huzura eriyorum.

İlk tecrübemizdenf sonra artık daha tecrübeli olarak adımlarımızı atıyorduk. Günümüz genelde kahvaltıdan sonra yürüyüşle geçiyordu. Herkesin bildiği bir şelaleye gittik, dipsiz göl denilen yere yürüdük orayı keşfettik, ormanda yürüyüşlere çıktık ve oralarda yaşayan bir çocuğun tarif ettiği kimsenin bilmediği gizli şelaleye indik. Her güne ayrı bir heyecan ve huzur sıkıştırmaya çalıştık.

Dönmek vakti geldiğinde ise, hepimiz bir birimize "zaman nasıl geçti anlamadım" dedik. Gerçekten de öyleydi, hiç bir teknolojik alet olmadan, telefon konuşmaları yapmadan, televizyon olmadan, zaman su gibi akmıştı. Halbuki şehirlerde yaşayan modern insana baktığımızda her imkana sahip olmalarına rağmen depresyon hırkasını bir türlü atamıyorlar üstlerinden. Ey sen depresyonda olan insan, doğa seni çağırıyor. Korkma, cesaretle kucaklaş onunla. Ama imkanların geniş diye bir hataya düşme. Doğanın tadına ancak, her şeyini kendin yaptığında tadarsın. Ateşini kendin yakmalısın, yemeğini kendin yapmalısın, saatlerce yürümelisin, keşfetmelisin, hikayeler anlatmalısın yanındakine, hikayeler dinlemelisin. Yeri geldiğinde üşümeli, yeri geldiğinde vahşi hayvanların sesiyle irkilmelisin. Toza toprağa karışmalısın. Nehrin buz gibi suyunda serinlerken, tozu toprağı o yol ile üstünden atmalısın. O zaman depresyon hırkasını atabilirsin üzerinden. O zaman yaşamın ve doğanın tadına varabilir, gerçek manada huzur neymiş öğrenirsin. Sağlıcakla....